Sultan Abdülaziz (1830-1876)
Abdülaziz (Osmanlıca: عبد العزيز; 8 Şubat 1830 – ö. 4 Haziran 1876), 32. Osmanlı padişahı ve 111. İslam halifesidir. II. Mahmud ve Pertevniyal Valide Sultan’ın oğlu, Abdülmecid’in kardeşidir. Abdülaziz 25 Haziran 1861 tarihinde kardeşinin ölümü üzerine, 31 yaşında iken tahta geçmiştir. Tahttan indirilip öldürülen son padişahtır.
Saltanatı
Güreş, cirit, av ve bilek güreşi sporlarına meraklı olan padişahın tahtta kaldığı sürece en çok üzerinde çalıştığı konu Osmanlı Donanması’nın modernizasyonu idi. Bu nedenle o dönemlerde Avrupa devletlerinden alınan kredilerin çoğu bu konuda harcandı. Sayısı gün geçtikçe artan Osmanlı Ordusu’nun askerlerine yetecek dönemin son model top ve tüfeklerinin sağlanması da Abdülaziz döneminde gerçekleşmiştir.
Hükümdarlığı süresince sık sık ülke içi ve ülke dışı temaslarda bulunmuş geziler düzenlemiştir. I. Selim’den sonra Mısır’ı ziyaret eden ilk ve tek Osmanlı Padişahı’dır.
Sultan Abdülaziz’in Abdullah Biraderler tarafından çekilen 1863 tarihli fotoğrafı.
Sultan Abdülaziz Avrupa seyahatinde. (1867)
Sultan Abdülaziz’in 2. Mahmut türbesindeki mezarı (solda demir parmaklıklı sanduka).
Eyaletlerin yanı sıra Batı Avrupa’da ziyaretler yapan ilk ve tek padişahtır. 1867 yılında Paris’te açılan büyük bir sanat sergisine III. Napolyon’un daveti üzerine katıldı. Sergiden sonra imparator ile temaslarda bulunmuş İngiltere, Belçika, Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu gezilerinden sonra da geri dönmüştür. Ayrıca Richard Wagner’in Bayreuth operasına maddi yardımda bulunmuş ve davet edilmiştir. Seyahatlerinde İngiltere kraliçesi Victoria, Belçika kralı II. Leopold, Prusya kralı I. Wilhelm, Avusturya-Macaristan imparatoru François-Josef ve Romanya Prensi I. Karol ile görüşmüştür.
Osmanlı’da Abdülaziz döneminde Batı’yla iyi ilişkiler kurulmasına özellikle dikkat edildi. Tanzimat Fermanı ile Osmanlı’nın girdiği Batılılaşma süreci bu dönemde de devam etti. Ülke genelinde yeni vilâyetler ilân edildi ve İstanbul Üniversitesi Fransız Eğitim sistemi örnek alınarak tekrar düzenlendi. Doğu Ekspres’inin bir durağı olan Sirkeci Garı’nın temelleri Abdülaziz döneminde atılmıştır. Rumeli ve Anadolu’da demiryolu ağı kurmaya çalışmıştır. Abdülaziz’in 15 senelik hükümdarlığı boyunca yaptığı bazı yenilikler şunlardır;
İlk kez posta pulu basıldı (1863).
Bank-ı Osmani-i Şahane açıldı (1863).
Osmanlı Donanması’na ilk zırhlı savaş gemisi katıldı (1864).
Vilayet Nizamnamesi ile yeni idari yapı ve bunun uygulanmasıyla vilayet meclisleri oluşturuldu (1864).
Mekteb-i Sanayi (Sanayi Okulu) açıldı (1865).
Darülfünûn (İstanbul Üniversitesi) faaliyete geçti (1868).
Mekteb-i Sultani (Galatasaray Lisesi) açıldı (1868).
Dîvân-ı Ahkâm-ı Adliyye (Yargıtay) kuruldu (1868).
Şura-yı Devlet (Danıştay) kuruldu (1868).
Mecelle yayınlandı (1869).
Darülmuallimat (Kız Öğretmen Okulu) açıldı (1870).
Belediyeye bağlı ilk modern İtfaiye teşkilâtı kuruldu (1871).
Darüşşafaka açıldı (1873).
Mekteb-i Maadin (Maden Mektebi) açıldı (1874).
Döneminde yaşanan önemli olaylardan bir kısmı ise Rusya ve Avrupa devletlerinin kışkırttığı Balkan isyanlarıdır. 1861-64 yılları arasındaki Karadağ İsyanı İkinci Karadağ Harekatı ile bastırılmasına rağmen, Karadağ sorunu büyümeye devam etti. 1861-66 yılları arasındaki Eflak-Boğdan olayları Birleşik Romanya’nın doğuşunu ve bağımsızlık mücadelesini hızlandırdı. 1862-67 yılları arasındaki Sırbistan olayları ise Türk askerlerinin Sırbistan’daki Belgrad başta olmak üzere çeşitli kalelerden çekilmesiyle kısacası Sırbistan Prensi’nin askeri bir kolluk kuvvetine, orduya sahip olacak şekilde fiilen özerkliğinin daha da genişletilmesiyle sonuçlandı. Bu yönde eleştiri yapan basın gazeteler sert şekilde cezalandırıldı veya sansür uygulandı. Basın özgürlükleri sınırlandırıldı. 1866-68 arasındaki Girit Ayaklanması, Sadrazam Mehmed Emin Âli Paşa’nın hazırladığı Girit Nizamnamesi ile çözümlenmeye çalışıldıysa da Girit’in kaybına giden olaylar dizisi başlamış oldu. Buna rağmen kendisi hukuken ve fiilen Osmanlı sınırlarının güneyde genişlemesini sağladı. Zira;
Kendisi Midhat Paşa ile birlikte bir ordu gönderilmesini organize ederek Lahsa Seferi ile Osmanlı’nın uzun bir süre önce kaybettiği 1670lerden beri denetimini sağlayamadığı Arabistan’daki Lahsa bölgesini ve Katar’ı ele geçirdi.[1] Necid Kaymakamı İmam Abdullah bin Faysal, 29 Mart 1871’de elçisi Abdülâziz bin Suvaylem’i Midhat Paşa’ya göndererek, Al-Ahsa ve Katif’i hakimiyetinde bulunduran kardeşi Suud bin Faysal’a karşı destek talebi Osmanlılar açısından açılacak seferin meşru zeminini oluşturdu.[2] 2. Necid Emirliği’nin Arabistan’daki gücü kırıldı ve böylece ileride 1891’e kadar yine Osmanlılarca desteklenen Cebeli Şammar Emirliği’nce yıkılmasının da önü açıldı. Bu bölge maalesef 1913 sonrası Sultan Reşad döneminde İngilizler ve Kuveyt Emirinin destekleri ile tekrar kurulan ileri de Suudi Arabistan adını alacak 3.Necid Emirliği’nin saldırıları ile elden çıkmıştır.
1872’de ise yerel soyluların yeteneksiz Zeydi İmamlar karşısında daveti üzerine, Ahmet Muhtar Paşa komutasındaki orduyu Yemen’e gönderip Yemen’in dağlık kısmı, Sanaa ve çevresini ele geçirip [3] İngiliz işgalindeki Aden ve Yemen’in en güneydeki sahil kesimi dışındaki yerlerde Yemen Vilayeti’ni kurdurdu.[3] Bu bölge çıkan isyanlara karşın 1.Dünya Savaşı’nın sonuna kadar elde tutuldu.
Mısır Hidivi İsmail Paşa ile birlikte ortaklaşa hareket ederek Sudan ve Afrika’nın Doğu sahillerinin ele geçirilmesini sağladı tabii bunda İngilizlerin Fransızlar yerine daha zayıf Mısır ve Osmanlı Askerlerinin kendi bölgeleri ile arasında tampon görevi görmesine rıza göstermesi de etkili olmuştur.Ras Hafun, Cape Guardafui ve Zanzibar Krallığı’na kadar binlerce km2lik alan bu sayede Osmanlı İmparatorluğu ve vassalı Mısır Hidivliği’nin eline geçmiştir. [4] Bu bağlamda üstelik Osmanlı’nın dağılma döneminde Sırbistan’da boşaltılan kaleler sayılmazsa neredeyse hiç toprak kaybetmeyip, topraklarını genişleten son Osmanlı padişahıdır. Afrika’daki bu ele geçirilen topraklar ile Osmanlı’nın elindeki Doğu Afrika topraklarının tamamı (Trablusgarb haricinde) II. Abdülhamid döneminde kaybedilecektir.
Abdülaziz orduyu da güçlendirmiş ve özellikle donanmaya yeni gemi alımları ile personel eğitimi açısından olmasa da yeni alınan,yaptırılan modern gemilerle; gemi sayısı bağlamında Osmanlı donanması dünyanın en güçlü 3. donanması arasına girmiştir. Ancak ne yazık ki bu başarılarını mali alanda sanayi alanında gerçekleştirememiştir. Yaptığı aşırı borçlanmalar yanında ve aldığı paraları yerli sanayi gelişiminde, Osmanlı’ya uzun vadede maddi yarar sağlayacak ekonomik dönüşü olacak şekilde kullanamamış ve iktidarının son yılları hem mali hemde siyasi bunalımlar içinde geçmiştir. Özellikle maliye,ekonomi,sanayi alandaki hataları ile Osmanlı’nın ekonomik anlamda çöküşünün ve toprak kayıplarının da önünü açmıştır. Zira Osmanlı İmparatorluğu ilk dış borçlanmasını Kırım savaşına finansman bulabilmek için 1854 yılında yaptı. Bu yıldan 1874 yılına kadar geçen 20 yıllık sürede 15 ayrı dış borçlanma yapıldı ve Sultan Abdülaziz döneminde bu borçlanmalar iyice hızlandı, borç paralar geri kazanç sağlayacak şekilde kullanılamadı, 1875’e gelindiğinde ise toplamda 239 milyona yakın dış borç yılda 11 milyon taksitle ödenmeliydi. Osmanlı hazinesi ise yılda ortalama 18 milyon gelir elde ediyordu, kısacası Osmanlı faizleri bile ödeyemez hale gelmişti.1875’de kendi döneminin sonunda Rus taraftarlığıyla tanındığı için halkın «Nedimof» adım takdığı Mahmut Nedim Paşa’nın sadrazamlığında (1875) çıkarılan Ramazan Kararnamesi ile durduruldu. Kısaca Osmanlı devleti kendi iktidarının sonuna doğru iflasını ilan etti. [5]
Öte yandan onun döneminde Osmanlı’ya bağlı Mısır Hidivliği’nde Süveyş Kanalı açıldı ki bu kanal Dünya Ticaret yollarını 300 yıl sonra Osmanlı-Mısir yararına değiştirecek nitelikteydi. Ancak Osmanlı- Midhat Paşa’nın Osmanlı’dan bağımsız borçlanma yetkisi verilmemesi yönündeki itirazları gözardı edilerek Hidivlikle yönetilen Mısır’ın özerklik haklarının genişletilmesi özellikle Hidiv İsmail Paşa’ya verilen bağımsız borçlanma yetkisi bu eyaletin 1882’de Sudan ile birlikte kesin olarak kaybına yol açan Mısır’ın borç sorununun ortaya çıkmasına başlangıç teşkil etti. Zira Mısır Hidivi bu kanalı yabancı uluslararası konsorsiyuma üstelik onlardan aldığı borçla yaptırmıştı, geç açılması yanında Abdülaziz’in mali yönden yaptığı hataların aynısını da kendisi yaptı. Yine Abdülaziz’in hükümdarlığının son yılları ise 1875-76 yılındaki Hersek İsyanı ile 1867’de başlayan ve 1876’da iyice yayılan Bulgar İsyanları ile mücadele ederek geçti. İktidarının son yıllarındaki mevcut bunalımlar, yaşanan mali siyasi sorunlar, veliaht V. Murad ve annesinin kendi aleyhine olan faaliyetleri yanında, veliaht sistemini değiştireceği yine saltanatı kendi oğullarına bırakacağı yolundaki söylentiler ve bunu destekler hareketleri de kendisine karşı darbenin önünü açtı. Zira saltanatı kendi çocuklarına intikal ettirmek isteyen Sultan Abdülaziz bu hususta ağabeyi Sultan Abdülmecid’den daha ileri gitmiş, Mısır ziyareti dönüşünde Nisan 1863’te seyahatte yanında bulunan henüz altı yaşındaki Yûsuf İzzeddin’i kara kuvvetlerine, diğer oğlu Mahmud Celâleddin’i deniz kuvvetlerine kaydettirerek ileride yapmayı düşündüğü veraset değişikliği için muhtemel itirazlarını önlemeyi amaçladığı güçlerden biri olan askerî bürokrasiyi yanına çekmeye çalışmıştır. [6] Hatta 1867’deki yurtdışı gezisinde bu amaçla protokol kurallarına aykırı 5.Murat’dan önce şehzade Yusuf İzzeddin’in kabulüne uğraşılması, 1866’da Mısır Hidivi İsmail Paşa’nın kendisinden sonra oğlunun geçmesine yönelik Mısır’da veraset sistemi değişikliğine izin verilmesinin bu amaca halka yurtdışına babadan oğula verasetin eski sistemdeki gibi geçişine bunu benimsemeye hukuki zemin yaratmaya yönelik olduğu iddia edilmektedir. Hatta Eylül 1871’de sadrazamlığa getirilen Mahmud Nedim Paşa’da onun bu amacına destek vermiştir. [7][8] Ancak 1860ların sonundan 1876’ya kadar olan dönemde ne yazık ki yaptığı hataların etkisi ile halk desteği azalmıştı. Zira tahta geçtiğinde kendisinin sade yaşantısı, tek hanımla yetineceği, sarayda kısıntılara gitme vaatleri epey beğeni toplamıştır, kendisinin tahta çıktığında adeta ikinci bir Yavuz Sultan Selim olacağına inanılmaktaydı, ancak zaman içinde durum değişmiş ve özellikle Mısır gezisi sırasında oradaki eğlenceli gece hayatı ile kendisini tanıştıran Mısır Hidivi İsmail Paşa’nın ve 1867’de yurtdışı gezisinin de etkisinin olduğu iddia edilen lüks, müsrif harcamaları ve mali sorunlar, keyfi davranışları[9] veliaht V. Murad ve özellikle annesi Şevkefza Sultan’ın çevirdiği entrikalar ile, Genç Osmanlılar denen aydın kitlenin kendi aleyhine dönmesi, ve ordudan gelen tepkilerle toplumun belli kesimlerindeki desteğini ne yazık ki kaybeden Abdülaziz’e karşı önce kendisi ile arası bozulan Midhat Paşa dahil bir kısım devlet adamlarının olumsuz propagandası ile 10 Mayıs 1876’da softalar isyanı denen bir öğrenci isyanı çıktı. 10 Mayıs 1876 günü, Fatih, Süleymaniye ve Beyazıt Medreseleri öğrencilerinin çoğunluğunu teşkil ettiği, sayılan onbini aşkın bir topluluk , Padişahın en büyük oğlu İzzettin Efendi’nin yolunu keserek, kendisinden babasına gidip Sadrazam Mahmut Paşa ile Şeyhülislâm Hasan Fehmi Efendi’yi görevden uzaklaştırmasını istemesini söylemişler ve gösterilerde bulunmuşlardır. Özellikle Sadrazam Mahmud Nedim Paşa’nın Rus yanlısı tutumu, çıkan Balkan isyanlarındaki pasif tutumu, bozuk kontrolden çıkan ekonomik durumla zaten büyük bir tepki yaratmaktaydı. İsyan sonrası çıkan karışıklıklar neticesinde 30 Mayıs 1876 Darbesi denen Orduda bazı subaylar ve Genç Osmanlılar hatta askeri öğrencilerin bile karıştığı planlı bir darbe ile kendisi tahttan indirilmiştir. [10]
Gözaltında bulundurulduğu Feriye Sarayı’nda 4 Haziran 1876 tarihinde bilekleri kesilmiş olarak ölü bulundu. Ölümü hep tartışma konusu olmuştur. Resmî tarih olarak intihar ettiği yazılsa da özellikle son yıllarda öldürüldüğüne bu işin darbe girişimin esas mimarı olan Hüseyin Avni Paşa tarafından planlandığına dair iddialar daha da artmıştır. Bahattin Öztuncay’ın hazırladığı ve Aygaz tarafından yayımlanan Hatıra-i Uhuvvet: Portre Fotoğraflarının Cazibesi 1846-1950 adlı kitapta ilk kez yayınlanan bir resimde Abdülaziz’in tahttan indirildikten sonra ve ölmeden önce çekilmiş son fotoğrafı yer almaktadır. Bu resimde saray hizmetçileri laubali bir şekilde padişaha dirsek dayamış, padişah ise eski bir üst baş ve etrafa öfkeyle bakan gözlerle görülmektedir.[11]